Davis’in (1989) geliştirdiği Teknoloji Kabul Modeli (TKM), bireylerin yeni bir teknolojiyi benimseme süreçlerini, iki temel değişken üzerinden açıklar: Algılanan Fayda ve Algılanan Kullanım Kolaylığı. Bu modele göre, bireyler bir teknolojiyi faydalı ve kullanımı kolay bulduklarında onu daha yüksek olasılıkla kabul ederler(Akca ve Özer, 2012). Bu yaklaşımda dikkat çeken en önemli öğe, teknolojinin bir araç olarak görülmesidir; yani teknoloji, eğitimin amacını değil, bu amaca ulaşmak için izlenen yolu şekillendirmelidir.
Günümüzde, bu temel ilke giderek göz ardı edilmekte; teknolojinin araçsallığı unutularak, eğitim süreçleri sadece teknoloji etrafında kurgulanmaktadır. Teknolojiyi pedagojik bir destek olarak kullanmak yerine, ders içerikleri, öğrenme hedefleri ve sınıf içi etkileşimler sadece teknoloji merkezli olarak yürütülmektedir. Bu durum, pedagojik hedeflerin ikinci plana atılarak, eğitimin sadece uygulamalar, platformlar ve yazılımlar etrafında dönmesine sebep olmaktadır.
"Öğrenci Merkezli eğitim yerine, teknoloji merkezli eğitim anlayışı."
Eğitimin öğrenci merkezli olması gerekirken, birçok ortamda bu anlayış yerini ekran merkezli yapılara bırakmıştır. Öğretim tasarımları, öğrencilerin bilişsel gelişimi, öğrenme stilleri ve pedagojik ihtiyaçlarından ziyade, teknolojik araçların sınırları ve imkânları doğrultusunda planlanmakta; öğretmen, dijital bir içerik sunucusuna, öğrenci ise pasif bir kullanıcıya dönüşmektedir.
Bu sebeple, teknolojinin abartılı kullanımı, öğrenme sürecinde çeşitli olumsuzluklara yol açmaktadır. Örneğin, dikkat dağınıklığı, yüzeysel öğrenme, sürekli uyarılmaya alışmış bireyler ve öğrenmeyi tüketilecek bir içerik gibi gören yaklaşımlar bu durumun başlıca sonuçlarıdır. Hatta bazı sınıflarda teknolojinin kullanılmadığı yöntemlerin “yetersiz” ya da “geri kalmış” olarak görülmesi, eğitimde derin düşünme, sorgulama ve insanî etkileşim gibi vazgeçilmez bileşenleri gölgede bırakmaktadır.
Oysa nitelikli bir öğrenme yaşantısı, sadece teknolojik araçlarla değil; öğretmenin rehberliğinde, öğrencinin aktif katılımıyla ve düşünsel çabayla inşa edilir. Bu noktada sorulması gereken en temel soru şudur:
“Bu araç, öğrenmeye gerçekten ne katıyor?”
Teknoloji, bu sorunun hizmetinde kaldığı sürece eğitimde anlamlı bir yere sahip olabilir. Aksi hâlde, yalnızca daha parlak ekranlar ve daha çok tıklamayla ilerleyen, fakat içeriği gittikçe yüzeyselleşen bir eğitim anlayışına teslim oluruz.
_20250525_101019_0000.jpg)
Hiç yorum yok
Yorum Gönder